BİR AŞK HİKÂYESİ
SEVGİLİM
VE BEN
Bizimkisi müthiş bir aşktı. Çok
seviyordum onu. Onu her gördüğümde o kırmızı beyaz elbiseleriyle benim aşkımdı.
Benzersiz güzellikteydi. Âşıktım.
Geçmişte kavgalarımız olmuştu. Ama ben
hep affetmiştim. Hatırlamak da istemiyordum. Tarihe gömmüştüm.
Trakya’da bir şeyler olmuş. Ne yapalım?
Zor günlerdi. Sevgilim mecbur kalmasaydı yapar mıydı? Biz anlamazdık. Sevgilim doğrusunu
bilirdi.
Sonra sevgilim ansızın beni ve
arkadaşlarımı 20 sınıf birden askere gönderdi. Elimize de tüfek yerine kazma
kürek verdiler. Bir şey anlamadım ama benim sevgilime güvenim tamdı. Muhakkak
bir bildiği vardır diyordum içimden.
Tam eve dönmüştük ki sevgilim bu sefer bana
bir başka sürpriz hazırlamış. Yine anlamadım. Varlık vergisi miymiş neymiş?
Sevgilim bütün paralarımı istiyordu. Yalnız paralarımı değil neyim var neyim
yoksa her şeyimi almaya kalktı. Aldı da. Vermesem Aşkale diye bir yere sürgüne
gidecektim. Neden yapıyordu bütün bunları? Anlamıyordum.
Sonra bir gün sevgilimin arkadaşları
evlerimize dükkânlarımıza saldırdılar. İşte onu hiç anlamadım. Neden yahu?
Suçum neydi? Sonradan 6 Eylül mü, 7 Eylül mü öyle bir şeyler dediler. Her şeyi
kırdılar döktüler. Her olaydan sonra bir yara daha alıyordum. Bu olanlar sanki
mahşerin dört atlısı gibi üzerimden geçmiş, beni perişan etmişti. Ama benim
gözlerim kördü. Sevgilimden başkasını göremiyordum.
Ancak ben sevgilimi çok seviyordum. Gökler
denizler gibi gözlerini, inanılmaz güzellikteki dağlar ovalar gibi vücudunu çok
seviyordum. Âşıktım ona. Unutmaya hazırdım her şeyi. Zaten unutmuştum da…
Derken sevgilimin bana yalanlar söylediğini
fark ettim. Taksim’de 1 Mayıs mıydı neydi çok iyi hatırlamıyorum, bir sürü insan
öldü. Sevgilim dedi ki, “işte panik oldu ezildiler” filan… Meğerse
insanların üstüne sevgilim ateş açmış. O yüzden olmuş bütün olanlar. Kahraman
Maraş’ta da böyle bir şeyler olmuş. İçime oturdu. Bu sefer sevgilimi affetmekte
zorlanıyordum.
Sevgilim sinirlendiği zaman ne yapacağı
belli olmuyordu. Bir gün bir sinirlendi, bir sinirlendi, Sivas’ta 32 aydın
yanarak öldü. Bunu aramızda hiç konuşmadık. O da çok utanıyordu yaptıklarından.
Bir de Gezi Parkı denen bir yerde
aramızda kavga çıktı. Çok fena kapıştık. Epey zaman dargın kaldık. Sevgilim
yine bana çok kızmıştı. Üzerime gazlar filan sıktı. Hatta arkadaşlarımdan
hayatını kaybedenler oldu. Çok fena darıldım.
Ama en çok üzüldüğüm benim arkadaşlarımla
olan anlaşmazlıkları. Onlara PKK diyordu. 40 senede bu yüzden kaç bin arkadaşım
hayatını kaybetti. Bitmiyor bu kavga. Sevgilim bir türlü çözüm bulamıyordu. Ben
de çok üzülüyorum bu duruma tabii.
Sevgilim bir zaman evvel “bütün
komşularımızla iyi geçinmemiz” lazım dedi. “Öyle gerek” dedi. Ben de
“tabii çok haklısın” dedim. Ama nedendir bilinmez, ilk önce alt kattaki
komşumuzla kavga çıkarttı. Sonra yukarı kattaki komşumuzun bir uçak oyuncağı
varmış, onu kırdı. Tabi kıyamet koptu. Neyse ki sonradan özür filan diledi de onunla
barıştık. Karşı apartmanda bir komşumuz vardı, o da kendi komşuları ile
arasında problem yaşıyordu, gitti o kavgaya karıştı. “Sana ne sevgilim, bizi
ne ilgilendirir, sen karışma” dediysem de anlatamadım. “onlar benim
kardeşlerim” deyip problem çıkartmaya devam etti. Onların apartmanına
yönetici mi olmak istiyor muymuş neymiş? Tabi sonunda kavga çıktı. Sevgilim
Mavi Marmara diye bir gemi gezisi organize etti. . Sonra olanlar oldu. Onlarla
da daha yeni yeni barışabildik. Huzurumuz kaçmıştı. Güya komşularla iyi
geçinecektik. Olmadı...
Bütün bunlar gönlümü kırıyor sevgilimle
aramda uçurumlar açıyordu. Kimse artık sevgilimi sevmiyor, onu takmıyordu. Arkasından
da konuşuyorlardı. Mecburi yutuyordum. Fakat ben onu öyle seviyordum ki vaz
geçmeyi hiç düşünemiyordum.
Çok güzel yemekleri vardı. Sebzeleri meyveleri
etleri tatlıları benzersizdi. Ama oraya da hileler karıştırıyormuş. GDOlarıyla
oynanmış tarım ürünleri, hile karıştırılmış peynirler ve daha bir sürü çirkin
şey. Sevgilim bir gün sahte rakı yapmış 20 kusur insan öldü. Kimisi da kör
oldu.
İsteyenlere bir çeşit kurstan sonra
ehliyet veriyordu. Ama nasıl bir kurs idiyse her bayram tatilinde yollarda onlarca
insan kazalarda ölüyordu. “Sevgilim bu böyle olmaz, bu işi düzeltmen lazım” dedim
kaç defa. “Bu işin fıtratında var bu” dedi.
Çok çok kavgalarımız oldu. Benim
anlattıklarım şu anda hatırladıklarım. Sonra ne mi oldu? Artık bezmiştim. Daha
fazlasına dayanamıyordum.
Fakat esas mesele inançlar yüzünden
çıktı. Sevgilim benim inançlarımı küçümsüyor, beni insan yerine koymuyordu.
Bana “misafir” diyordu. Artık dayanamaz olmuştum. Sonunda bunca yıllık
sevgilimi terk etmeye karar verdim.
Fakat ne yapabilirdim? 60 yaşımı
geçmiştim. Bu yaştan sonra bir daha âşık olabilir miydim? Çok zor olmaz mıydı?
Ve bir gün onu gördüm. Mavi beyaz bir
elbise giymişti. Elbisesinin her yerinde altı köşeli yıldızlar vardı. Kırmızı
beyazlı sevgilimin tersine herkes onu takdir ediyor hatta kıskanıyordu. Çok çok
güzeldi. Müthiş becerikli idi. İnanılmaz derecede akıllıydı. Bana da dört elle
sarıldı. Yakınlarımı kucakladı.
Şimdi yeni sevgilime çılgınca aşığım. Onunla
çok çok mutluyum. Bunca yıl eski sevgilimle neler çektiğimi düşündükçe “niye
daha evvel terk etmedim ki” diye kendime soruyor ve pişmanlıklar yaşıyorum.
Dünyaya bir kere geliyoruz. Mutluluk hepimizin hakkı. Keşke, keşke daha evvel
cesaret edip o nankör sevgiliyi terk etseydim.
Bizimkisi bir aşk hikâyesi işte. Darısı hepinizin
başına…
Hoşça kalın, sevgiyle kalın.
Aaron Baruch (Ankaralı)